Bir fenomen: Acıların Çocuğu
Emrah, Diyarbakır’da yoksulluk içinde büyümüş bir çocuktu. 1.5 yaşında babasını kaybetti, annesinden başka kimsesi yoktu. Sonra bir mucize oldu ve sesinin güzelliği keşfedildi. Çocuk yaşta stüdyolar ve setler arasında mekik dokudu. Ergenlik dönemi paparazzilerle birlikte geçti. Erken gelen şöhretin bedelini milyonların gözü önünde büyüyerek ödedi. ‘Acıların Çocuğu’ olarak fenomenleşti, filmlerindeki ‘Benim hiç babam olmadı amca’ replikleriyle, Türkiye’nin 1980’lerden bu yana içinde bulunduğu trajikomik durumuna da farkında olmadan damgasını vurdu.
Sorumluluk sahibi bir birey olmanın yükünü çok erken sırtladı. Zaten filmlerinde görmeye alışık olduğumuz o ‘Küçük Emrah bakışı’nın altında yatan da aslında buydu: Sürekli çalışmak zorunda olduğu için çok merak ettiği Boğaz Köprüsü’nü bile göremeyen bir çocuğun iç dünyası…
27 yıldır hiç ara vermeden yürüdüğü kariyer yoluna mavi ceketi, beyaz papyonu ve incecik sesiyle başlayan ‘Küçük Emrah’ şimdi tarzını oturtmuş, şöhretin olgunluğuna erişmiş bir müzik adamı, başarılı bir şöhret yöneticisi ve marka temsilcisi…
Yorgun belki ama Türkiye’de değişime ayak uydurarak ayakta kalmanın da sevincini yaşıyor.
1980’lerden 2009’a uzanan bir şöhret öyküsüyle Türkiye’nin yakın tarihine de ayna tutan Emrah, 27 yıllık serüvenini hiç saklamadan
AKŞAM’a anlattı…
Bu ‘Küçük’ hikaye Türkiye’de geçti!
12 Eylül’den sonra ‘arabesk’e gömülen Türkiye, 1984’te bu müziğin en küçük temsilcisiyle tanıştı. Ezik bakışları ve ince sesiyle ‘acı’yı damardan aşılayan bir çocukla! Sahiciliği hemen tuttu. Sonra şarkılar da, Emrah da, ülke de değişti!
– Şöhretle tanışman 1984’te oldu. Daha önce neler yapıyordun?
1971 Ergani doğumluyum. Babam ben bir buçuk yaşındayken vefat etmiş. Çok iyi bir terziymiş. Annemin de babamın da ikinci evlilikleriydi. Üç kişilik çekirdek bir aileydik. Babam vefat ettikten sonra annemle Gülaman Köyü’ne gittik. Annem işe girdi ve ben orada ilkokula başladım.
– Şarkı söylüyor muydun?
O zaman bile detone olmazdım. İncecik sesimle söylediğim şarkılara herkes şaşırırdı. Bu durum müzik öğretmenimin de ilgisini çekti. Bir gün anneme gidip, ‘Emrah’la iki-üç enstrüman ile bir kaset dolduralım. Hem hatıra olur hem de bir denemiş oluruz’ demiş. Annem de izin verdi. Küçücük bir yerde, o zamanın sevilen türkülerini okudum. Aslında ilk kez üne ilkokulda kavuştum.
– Annen ne dedi kayıtları dinledikten sonra?
Annemin sesi çok güzeldir. Bana ondan geçmiş zaten. ‘Senin sesin bu kadar güzel miydi?’ dedi bana. Enstrümanla birlikte söyleyince sesim daha çok çıktı ortaya. Öğretmenim sağ olsun, onun sayesinde bir şekilde müzik yolu bana açılmış oldu.
– Bu kayıtların devamı geldi mi?
Annemin ilk evliliğinden olan ağabeylerim Diyarbakır’daydı. Bir gün onlara gittik. Annem şarkıları söyleyenin ben olduğumu çaktırmadan ağabeylerime kayıtları dinletti. Çok beğendiler. Videoların en meşhur olduğu dönemdi. Eniştemin bir video dükkanı vardı. Orada bir deneme çektik. Ağabeyim hep yanımdaydı bu arada. Ben zaten hiçbir şeyin farkında değildim. Ortaokula başlayan küçük bir çocuktum.
– Nasıl tanınmaya başladın?
Bu arada kayıtlar da devam ediyordu. Böyle dört tane amatör deneme albümü çektik. Diyarbakır’da birden meşhur oldum. Herkes beni tanımaya ve sesimi dinlemek için videoları satın almaya başladı. O dönemde yaşım küçük olduğu için ‘Küçük Emrah’ olarak ünlendim. Düğünlere, özel gecelere çıkmaya başladım. Nerede çıkacağıma ağabeylerim karar veriyorlardı.
– Senin söz hakkın var mıydı?
13 yaşında bir çocuk olarak söz hakkım yoktu. Ama zaten olmaması gerekiyordu. O yaşta hangi çocuk kendi hayatıyla ilgili karar veriyor ki?
– Okulda arkadaşlarınla vakit geçirebiliyor muydun?
Hayır, hiç vaktim olmadı. Sürekli çalışıyor ve kendimden yaşça büyük insanlarla vakit geçiriyordum.
– Çocukluk arkadaşın olmadı mı hiç?
Benim bir çocukluğum olamadı ki çalışmaktan. Çocukluk arkadaşım nasıl olsun.
İSTANBUL’A GELMEK HAYAL BİLE DEĞİLDİ
– Söylediğin şarkılar İstanbul’da nasıl duyuldu?
Şöhretim arttıkça Diyarbakır’da doldurduğumuz kayıtlar plakçı Mustafa Güneş’in eline ulaşmış. Allah rahmet eylesin, şu an burada olmamda onun katkısı büyüktür. Hayatımın dönüm noktasıdır. Ben nereden bileceğim İstanbul’u? Diyarbakır’dayken İstanbul’a dair bildiğim şey; Boğaziçi Köprüsü ve çok büyük bir kent olduğuydu. Buraya gelmek bizim için hayal bile değildi. Hayal olabilme olasılığı olan bir şeydi sadece.
– Güneş’e nasıl ulaşmış kayıtlar?
Biri benim Diyarbakır’da doldurduğum kayıtları çoğaltmak için ona getiriyormuş. O da sürekli eline ulaşan bu kayıtlardaki sesi merak edip Diyarbakır’a, eniştemin dükkanına gelmiş. Bir haber geldi, ‘İstanbul’dan bir plakçı seninle görüşmek istiyor’ diye. Önce inanmadım. Her şey rüya gibi geliyordu.
– O anda ne hissettin?
Zangır zangır titriyordum. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki küçük bir çocuk olarak adapte olmakta zorluk çekiyordum. 1984 yılında bütün aile apar topar İstanbul’a geldik.
– İlk geldiğinizde nerede kaldınız?
Mustafa Güneş bir süre bizi evinde misafir etti. Sonra ev tuttuk. Ama ailem beni hiç yalnız bırakmadı. Sürekli arkamdaydılar.
Kendimi Michael Jackson’a benzetiyorum ama o çok hata yaptı
Üne kavuşmaktan memnundum. Okulun en popüler çocuğuydum. Bu beni cezbediyordu. Maddiyatla ilgim yoktu. Çünkü parayı ailem idare ediyor, ben yine harçlık alıyordum. Diyarbakır’ın Karpuz Festivali’nde sahneye bile çıkmıştım, ki bu büyük bir şeydi. Dünyada benim geçtiğim yollardan geçen çok az insan var. Michael Jackson’ın hayatını kendime çok benzetirim. O da benim gibi çocukluktan başlayan bir şöhret serüvenine sahip. Ama ben onun düştüğü hatalara düşmedim.
80’li yıllarda Matrix mi çekecektik
25 yıl önce ‘Acıların Çocuğu’ ve ‘Boynu Bükükler’ gibi arabesk filmlere imza atan Emrah: Tabii ki aile dramı olacaktı. Beni eleştirenler çok farklı filmlere imza atmadılar. 80’li yıllarda Matrix’mi bekliyorlardı benden
– İlk albümün ‘Ağam Ağam’ nasıl doğdu?
O zamanlar sesim incecikti. Dinleyen bir daha dinlemek istiyordu. Girdim stüdyoya, 15 şarkı birden söyledim ve çıktım. Hemen ‘Stüdyo Celal’de fotoğraf çekildi. Kocaman beyaz bir papyon, kırmızı bir gömlek vardı üzerimde. Masum bir gülümseme, kısacık saçlarımla tam bir çocuktum.
– O sırada ben memlekette ortaokula giden bir çocuktum. Ama senin kasetlerin elimize ulaşmaya başlamıştı.
O yıllarda ünlü oldum işte. ‘Küçük Emrah’ bir anda tüm Türkiye’de tanınmaya başladı. Albümüm yok sattı. Olayın tam olarak farkında değildim. Ne kadar sattı, ne kadar ünlüyüm? Bunlarla ilgilenmiyordum.
– Hızla yükselmeye başladın…
‘Gülom’ albümünü çıkardım. Daha sonra ilk filmim ‘Zavallılar’ için teklif aldım. Her şey çok hızlı gelişiyordu, sürekli çalışıyordum.
‘KÖPRÜDEN GEÇMEK İSTİYORUM’ DEDİM, KİMSE BENİ DİNLEMEDİ!
– Bir çocuk için yorucu değil miydi?
Olaya bir yetişkin gibi bakamıyordum. Tek derdim, Diyarbakır’da adını duyduğum Boğaz Köprüsü’nden bir kez olsun geçmekti. Çocuk olduğum için lafım dinlenmiyordu. O kadar işin gücün arasında ‘Beni köprüye götürün’ dediğimde herkes bana, ‘Sonra götürürüz’ diyordu.
– ‘Zavallılar’da rol alırken neler hissettin?
Oya Aydoğan ve Berhan Şimşek ile birlikte oynadım. Hayatımda ilk kez kamera önündeydim ve çok heyecanlıydım. Ama yetenekliymişim ki hiç eğitimim ve deneyimim olmamasına rağmen çok tutulan bir film çektik. Oya Aydoğan ile aynı filmde rol alacağımı duyduğumda o gece uyudum mu uyumadım mı hatırlamıyorum. Film gişe rekoru kırdı. Daha sonra ‘Boynu Bükükler’ ve ‘Acıların Çocuğu’nu çektik.
– Aynı zamanda albümlere devam ediyor muydun?
Evet. ‘Yaralı’ albümünü yapacağımız zaman ergenliğe adım attım. Sesim kalınlaşmaya başladı. Doktor, büyümemden ötürü olduğunu söyledi.
– Seni nasıl etkiledi?
Her şey bitiyor sandım. Stüdyoya girip çıkıyordum ama istediğim gibi olmuyordu. Sürekli ağlıyordum. İnce sesli çocuk yine Emrah’tı ama artık kalın sesli birine dönüştü. ‘Yaralı’ albümü ile ‘Küçük Emrah’ süreci bitti ve artık ‘Emrah’ oldum.
– Bir yandan da film çekiyorsun…
Filmlerim çok tutuluyordu ve sürekli yeni projelerde yer alıyordum. Çektiğim filmler konuları bazında bazen eleştiriliyor ama o yaşta bir çocuğa aşk filmi çekilemez. Tabii ki aile dramı olacaktı. Beni eleştirenler çok farklı filmlere imza atmadılar. 80’li yıllarda Matrix mi bekliyorlardı benden?
– O dönemde şarkıya film yapma modası vardı.
‘Acıların Çocuğu’ gibi şarkılarım çok tuttuğu için filmlerde de kullandık. Bu tip şarkıların kullanıldığı filmler patlama yaptı.
– Küçük bir çocuk olarak sürekli setlerde olmak psikolojini nasıl etkiledi?
Sıradan insanların zevk almadığı şeylerden zevk alıyorum. Sabahlara kadar film çekiyorduk ve bu yoğunluk benim hayatımdı. Ama hiçbir zaman ‘Keşke çocukluğumu doya doya yaşasaydım’ demedim.
Annem ve oğlumdan daha önemli kimse yok
– Çocukken yaşadığın yalnızlık duygusunu hala duyuyor musun?
Şu anda da yalnızım çünkü yalnızlık benim alışkanlığım oldu. Çocukluğum çok hızlı geliştiği için normal arkadaşlıklar edinemedim. Bu yüzden de kendi başıma idare etmeyi öğrendim. Erken yaşta üne kavuşan insanların birilerine güvenmesi çok zordur çünkü yanına hangi amaçla yaklaştığını bilemezsin. Ben de bunun sıkıntılarını yaşıyorum. Güvenmeye çalıştığım insanlar var ama sonrasında hayal kırıklıkları da yaşadım. Bu hayatta gerçekten güvendiğim bir Allah, bir de annemdir.
– Anne figürünün sende bu kadar önemli olmasının sebebi sürekli senin için savaşmış olması mı?
Her insan için anne çok önemlidir ama benim için yeri çok başka. Ben yalnızdım çünkü. Annem benim her şeyimdi. O olmasaydı benim ‘Emrah’ olarak var olmam imkansızdı. Benim için senelerce çalıştı. Temizlik görevlisi olarak çalıştı ve beni okuttu.
BİR FANUSTAYIM, ŞÖHRET İNSANI YALNIZLIĞA İTİYOR
– Çocukken kendine ayıramadığın zamanı şimdi ayırabiliyor musun?
Yaşım ilerledikçe daha hassas bir insan oldum. Çocukken kendimi savunmaktan üzülmeye fırsatım yoktu. Ama şimdi 40 yaşıma yaklaştıkça kimsenin önemsemediği laflara kırılabilen birine dönüştüm. Bu da yalnızlığımın etkisi sanırım. Bir fanusta yaşıyor gibiyim. Şöhret insanı yalnızlığa itiyor. Bir konsere çıkıyorum 10 bin kişiyle bir aradayım ama sahneden indiğimde yine yalnızım.
40 yasına geldim hala Kücük Emrah’ım
– ‘Küçük Emrah’ denmesinden hiç rahatsız oldun mu?
Olmadım çünkü her zaman genç kaldım. Yaşım neredeyse 40 oldu ama hala ‘Küçük Emrah’ım. Her zaman genç kalıyorum bu sayede. İnsan her şeye başladığı zamanki lakabından rahatsız olabilir mi? Benim için o lakap çok önemli bir yeri teşkil ediyor. 1984 ile 1990 arasındaki serüvenimi anlatıyor.
‘Baba’ ile ‘Diva’ kadroya aldı
EMRAH, ergenlik dönemine geldiğinde birçok ünlü sanatçının alt kadrosunda yer alıyordu. Bülent Ersoy’dan Orhan Gencebay’a birçok dev isim ‘Küçük Emrah’ı gazino kadrolarına dahil etmek için birbiriyle yarışıyordu.
Arabesk-pop harmanı
1990’LI yıllarda yeni trendleri takip etmesi gerektiğini fark eden Emrah köklü bir değişikliğe gitti. Arabeski popla harmanlayan Emrah ‘Hey Taksi’ şarkısına çektiği kliple ‘risk alarak’ kendini baştan yaratmıştı.
Manken Demet’le ‘Sensiz Olmaz’
BİRÇOK film, dizi ve klipte rol alan Emrah, projelerinde yer alan çoğu ismin de üne kavuşmasını sağladı. O dönemde çok fazla tanınmayan Seren Serengil (Yasak Sokaklar) ve mankenlik yapan Demet Akalın (Sensiz Olmaz) bu isimlerden bazılarıydı.
2 milyon gişe yapan filme ‘Nefes’ verdi!
EMRAH 1994 yılında 13’üncü albümü ‘Sevdim mi Tam Severim’i çıkardıktan sonra vatani görevini yapmak üzere askere gitti. Popçu, geçen ay vizyona giren ve gişede 2 milyonu deviren ‘Nefes’ filminde yer alan ‘Götür Beni Gittiğin Yere’ adlı şarkıyı askerlik görevini yerine getirirken yazdı. Filmin finalinde, askerlerin bir ağızdan söylediği şarkı, internette en çok dinlenenler arasına girdi. Youtube’da 330 bin kez tıklandı.
Artık ‘acıların çocuğu’ değiliz
18 yıl önce bir konser sonrası ilişki yaşadığı hayranından oğlu oldu. 9 yıl kabul etmediği Tayfun şimdi onun her şeyi. Emrah, ‘Geçmişe bakmıyoruz, artık gelecekle ilgileniyoruz’ diyor
18 yıl önce konser vermek için gittiği Bursa’da hayranlarından Ebru Çolak ile yaşadığı kısa süreli ilişki, Emrah’ın hayatının akışını tamamen değiştirmişti. Emrah’ın bu ilişkiden Tayfun adlı bir oğlu olmuştu. Bir çocuğu olduğunu 9 yıl boyunca kabullenemeyen, ilişkileri dava ve DNA testleri arasında başlayan baba-oğulun arasından artık su sızmıyor.
– Baba olmak nasıl bir duygu?
Çok değişik. Hayat öyle enteresan ki, insan, yaşamında nelerle karşılaşacağını bilemiyor. Artık geçmişe bakmıyoruz ve birlikte geçireceğimiz gelecekle ilgileniyoruz. Tayfun benim evladım. Artık en önemli şey geleceği ve eğitimi. Ona hep güzel nasihatler, geleceğiyle, okuluyla ilgili fikirler veriyorum. Hangi mesleği seçeceğine kendisi karar verecek. ‘Babam ünlü’ diyerek okumaktan soğumasına izin vermem.
– Tayfun’la aranız nasıl?
Tam anlamıyla süper. Çok yakışıklı oldu. Çok sık görüşemiyoruz, telefonda konuşuyoruz. En son bu yaz Bodrum’a gittik ve iyi vakit geçirdik. ‘Hicran Yarası’nı seyretmiş, çok beğendiğini söyledi. Onun fikirleri çok önemli. n Kaçıncı sınıfta?
Lise 3’e geçti, 18 yaşında delikanlı oldu. Onunla arkadaş gibiyiz. Maça gitmek istiyoruz ama o Galatasaraylı, ben Fenerliyim. Kimin maçına gideceğimizi bilemiyorum!
Baba-oğul Bodrum tatili
EMRAH ve oğlu Tayfun, olaylı kavuşmalarından sonra ilk kez 2001 yılında görüntülenmişti. Ünlü popçu, şimdi 18 yaşında olan oğluyla geçen yaz Bodrum’da birlikte tatil yaparken fotoğraflarının çekildiğini görünce gazetecilere el sallamıştı.
99 TANE EVİM YOK!
– Sık sık ‘cimri’ olduğuna dair haberler çıkıyor…
Yorum yapmaya bile değmez. Bir insanın akıllı olup birikim yapması takdire değerdir. Geleceğimi düşünerek hareket ediyorum. Ünlü biri olarak, her gün araba değiştirmiyorsam, bu akıllı olduğum anlamına gelir.
– 99 tane evin varmış?
Bunlar asparagas… Böyle bir şey söz konusu değil. Ayrıca da insanların ekonomileri kimseyi ilgilendirmez. Gayrimenkul yatırımının çok önemli olduğuna inanmıyorum.
ESTETİK YAPTIRABİLİRİM
– Sanat dışında da yaptığın işler var mı?
Ticaretle çok uğraşıyorum diyemem. Polat Tower’da Sportem isimli bir spor kulübüm var. Bu benim hayalini kurduğum bir işti. Çünkü sporu çok seviyorum. Çok güzel bir ekibim var ve onları işleri konusunda özgür bırakıyorum. Patron olarak annemle birlikte spor yapmak bana daha çok keyif veriyor.
– Formunu korumak için başka neler yapıyorsun?
Bakımına özen gösteren bir erkeğim. Yağlı yememeye özen gösteriyorum. Cilt bakımı, manikür, pedikür de yaptırıyorum. Estetiğe de karşı değilim. Şimdilik öyle bir ihtiyacım yok ama ileride estetik yaptırabilirim. Yakışıklılığımı korumak benim için önemli.
‘Küçük Emrah’ın kitabını yazacağım
– Evlilik ne zaman?
Müsait olduğum zaman bakacağım. Ama çok da hevesli olduğumu söyleyemem. n Kadınlar seni hep yanılttı mı?
Hep diyemem ama çoğunda yanıldım. Evliliğe giden ilişkilerim de oldu ama sonuçlanmadı. İnsanların benim şöhretim için bana yaklaşıp yaklaşmadığından emin olamıyorum. Şöhret olan birinin insanlara güvenmesi zor…
– Yalnızlıktan sıkılmadın mı?
Birine bağlı değilken sahip olduğum özgürlük, alışkanlığım oldu. İstediğim zaman sinemaya giderim, gece dışarı çıkarım, canım yurtdışına çıkmak isterse alırım sırt çantamı giderim. Kimseye hesap vermek zorunda değilim. Ama hayatımda birinin olmasını da isterim. Onun tadı da çok başka…
– Bir kitap projen var mı?
‘Küçük Emrah’ı yazmayı çok istiyorum. İsmi de bu olmalı. Ya ben anlatacağım biri yazacak ya da kendim kaleme alacağım. İç dünyamı, o çocuğun hayallerini, yarınlarını yansıtmam ve bir kitap haline getirmem lazım.
Cazcılarla türkü söyleyeceğim
Emrah, uzun süredir üzerinde çalıştığı ve herkesten gizlediği projesini ilk kez AKŞAM’a açıkladı: Caz, blues ve Latin müziği yapan 8 kişilik bir grup çalacak. Ben türkü söyleyeceğim
Sanat yaşamında 27 yılı dolduran Emrah, bugünlerde gişede rekora giden ‘Nefes’ filminin müziğiyle gündemde…
Hit şarkılarından biriyle sinemaya ‘Nefes’ verdiği için mutlu olduğunu söyleyen şarkıcı, “Milyonlarca sinemasever tarafından beğeniyle izlenen bir filmde benim çocuklarımdan biri olan şarkımın kullanılması çok hoşuma gitti. Filmden, özellikle de askerlerin hep bir ağızdan okuduğu şarkımın kullanıldığı sahneden çok etkilendim” diyor. İşte dizi röportajın sonunda, Türkiye’nin gündemine 13 yaşında giren Emrah’ın 40 yaş eşiğindeki sözleri… Kendi dilinden, büyüyen Emrah’ın dünyaya bakış açısı, hayalleri, projeleri…
– 27 yıldır gündemdeyim. Çok az insan bunu başarabilir. Bir gün bile ‘Bugün haberim çıkar mı?’ diye düşünmedim. Sadece yaptığım işe baktım. Hakkımdaki haberler saçımın tek telinin beyazlamasına değmez.
– Mesleki anlamda hırslıyım ama doyumsuz değilim. Başarımın sırrı hayatın bana verdikleriyle yetinmeyi öğrenmem.
– Sonsuz bir ün mümkün değil. Çocukluğumdan beri şöhretle kol kolayız. Biliyorum ki bir gün yollarımız ayrılacak. Ama bunun ne zaman olacağına ben karar vereceğim.
– Attığım adımlara, gittiğim mekânlara her zaman dikkat ederim. Buna rağmen hatalarım var. Çünkü benim de bir iç dünyam var, kız arkadaşlarım oluyor. Kendimce şifreyi çözdüm. Emrah olarak şöhret sahibi, başarılı bir ses sanatçısıyım. İnsanlar beni seviyor ve kariyer sahibiyim. Tüm bunların yanında her güzel şeyin bir de zor tarafı var. Bunları düşünerek strese girmemek gerek.
– Bir oda dolusu gazete arşivim var. Zaman zaman üzüldüğüm haberler çıktı, gülüp geçtim. Çünkü hakkımda çıkan haber sayısıyla bir yerlere gelmedim. Hayat bunlardan ibaret değil.
– Bugüne kadar bir gece kulübünden çıktığımda basın mensuplarına ‘Niye beni çekiyorsunuz?’ demedim. Onlar da bana ‘Niye konuşmuyorsunuz?’ diyemez. Sorulara cevap vermek zorunda değilim.
EMRAH İLE NEFES NEFESE
Çok öpüştüm hiç sorgulamadım
– TRT’nin Hicran Yarası isimli dizisinde rol alıyorsun. Nasıl gidiyor?
Dizi için bana Esin Yağmurdereli’den teklif geldi, kabul ettim. 27’nci bölümünden itibaren rol almaya başladım. Ayrıca müziğini yaptım, mutfakta bir şeyler yapmayı seviyorum. TRT’de yer almak da çok önemli çünkü daha ünlü olmadığım zamanlarda Gülaman’da TRT izlediğimi hatırlıyorum. O kanala şimdi dizi yapıyorum.
– Şu sıralar sevişme sahneleri gündemde. Senin de filmlerinde böyle sahneler oldu.
Profesyonellik her şeyden önemli. Benim filmlerimde de böyle sahneler oldu. İşim gereği rol aldım ve sorgulamadım. Sahne gereği bir yakınlaşma sadece ‘canlandırma’dır.
– Daha açıklamadığın bir müzikal fikrin olduğu doğru mu?
Bunu da ilk kez burada açıklıyorum. Caz, Latin ve blues çalan 8 kişilik bir grubun solisti olarak bu formatlarda türkü söyleyeceğim. Şu an hazırlık aşamasında. Kimsenin denemediği bir formatı deneyeceğim.
Emrah ‘vefa borcum var’ dediği Osman Yağmurdereli’nin anısına yer aldığı Hicran Yarası dizisinde Toprak Sağlam ile birlikte rol alıyor.
Tarzıma en uygun müzik arabesk
ÇAĞA ayak uydurmak gerekiyor. Sektöre halk müziğiyle başladım, sonra farklı bir tarz seçip arabeske döndüm. Ama arabesk artık kabuk değiştirdi. Benim zamanımdaki gibi değil şu an. Zamana göre sound’ları yenilemek gerekiyor. Artık ben de beste yapıyorum ve arabesk tarz bana daha çok uyuyor. Ayrıca sanatçının organize edilmesi de önemli. Halkla ilişkiler ve kişinin marka stratejisi düşünülmeli. Kariyer planı ona göre yapılmalı.
Annemin sağlığı ve oğlumdan önemli bir şey yok
HAYATTA benim için en önemli şeyler huzurum, annemin sağlığı ve oğlum. Bunların dışındakiler ikinci planda. Tabii ki yaptığım işlerin iyi sonuçlanmasını istiyorum. Bir sinema filmi yapmak, dizilerimin tutması benim de istediğim şeyler. Ama küçük şeylerden zevk almak gerekiyor. Yaptığım bir kahvaltı benim için inanılmaz bir mutluluk olabilir mesela. Bunların tadını çıkarmak hayatı değerli ve güzel kılıyor.
Emrah’ın öyküsü Türkiye’nin öyküsüdür
Ağustos ayındaki bir yazı işleri toplantısında, Bodrum muhabirimizden güzel bir fotoğraf gelmiş, onu da 13 Ağustos’ta kullanmıştık: Şarkıcı Emrah, üstü açık bir arabada artık hayli büyümüş oğlu ile birlikteydi. Güneş gözlüklü iki yakışıklı genç, sanki arkadaş gibiydi.
İşte o gün eskilere, çok eskilere gittik ve ‘Küçük Emrah’ı, ‘acıların çocuğunu’ hatırladık. Magazin Müdürümüz Barış Kocaoğlu’ndan Emrah’la konuşmasını ve bizim için özel bir dosya hazırlamasını istedik. İşte bugün ilk bölümünü okuyacağınız dizinin öyküsü böyle başladı.
Emrah hayli titiz bir sanatçı, kılı kırk yarıyor. Talebimizi duyduğunda beni aradı, ziyaretime geldi ve uzun uzun konuştuk.
Ben, Türkiye’nin yakın döneminin, özellikle popüler kültür tarihinin Emrah üzerinden çarpıcı bir analizinin yapılabileceğine inanıyorum. Çünkü ‘Emrah’ın öyküsü Türkiye’nin öyküsüdür’, onun dönüşümü, Türkiye’nin dönüşümüdür.
Bir sanatçının, henüz çocuk yaşlarında başladığı serüveninin, bir ülkenin yaşadığı dönüşümlere uygun biçimde evrilmesinin en çarpıcı örneklerinden biriyle karşı karşıyayız. Üstelik bu serüven, ‘şöhretin yönetilmesi’ gibi zorlu bir öğretiyi de içeriyor.
ÖNCE ACILARIN ÇOCUĞU…
Emrah bugün 39 yaşında. Onun en eski halini ‘hüzünlü bir yüz ifadesi’ ile ‘papyonlu-acıların çocuğu’ posteriyle hatırlıyoruz. Sesi de, şarkılarının sözleri de yüreklere hitap ediyordu, ağlatıyordu.
Türkiye’nin ‘köyden kente göç olgusunu en güçlü yaşadığı’ 1980’lerin Türkiyesi’ndeyiz.
Kırsaldan büyük şehirlere gelmiş, tutunmaya çalışan, ayakta durmak için mücadele veren kitleler..
Babasız Emrah gibi…Yanık sesiyle zorluklara isyan ediyor.
Yoksulluğa, işsizliğe, eğitimsizliğe karşı bir çığlık gibi. Emrah o sesi, aynı derdi paylaşan milyonlar için yükseltmekte. Mazlumların sesi, içinizi acıtır.
Geride bıraktıkları değerleri şehirde bulamazlar. Şehir kurtlar sofrasıdır. Çocuk yalnızdır, kavga ise acımasız. Şöhret, karşısına bir fırsat gibi çıkar. Filmlerde oynar. Emrah’ın akranlarından bazıları benzer öyküleri başka sahalarda yazar. Kimisi ticaret, kimisi siyaset peşindedir, bazıları da futbolun cazibesine kapılır. Okuyup devlet kapısından içeri girebilmek de bir başka fırsat penceresi, kurtuluş ümididir.
SONRA POP-FANTEZİ FİGÜRÜ…
Takvimler 1990’ları gösterdiğinde Emrah artık büyümüş, genç bir erkek olmuştur. Gazetelere çıkan haberleri değişmeye başlamıştır. Şehirde kendine özel bir yer edinmektedir. Popüler kültürün starlarından biridir artık.
Temsil ettiği kültür farklılaşmıştır. Arabeskten, türkülerden pop-fantezi tarzına geçiş yapmıştır. Artık, şehre yerleşmeyi başarmış bir figürdür. Ama bir sentez ortaya çıkmaya başlamıştır. Şehir ve kırsalın sentezi.
Şehir de o yalnız çocuğun gençliğe adım atması gibi dönüşmektedir. Beraber büyüyorlar, beraber farklılaşıyorlar.
Mahzun çocuk değildir artık, çaresiz de değildir. Yakışıklıdır, güçlüdür ve tabii ki talepkardır. Mücadele etmenin yollarını öğrenmiştir. Hem de kendisini kültürel bir form olarak piyasayla uyumlandırmıştır. En zor işin üstesinden gelmekte, şöhretini sürdürmektedir.
Anadolulu ama büyük kenti de bilen. Salonda ve de sokakta.
TİCARET DE YAPARIM SANAT DA…
Ve 2000’lerdeyiz, 21’inci asırda.
Popüler kültürün hızlı tüketiciliğine karşı Emrah artık temkinli ve programlı olmayı, seçici davranmayı öğrenmiştir. Hep arayış içinde olmuştur. Hip hop da denedi, rap de… Batılı tonları ve çeşitli formları müziğine taşıdı. Jürilerde boy gösterdi, şov dünyasındaki yerini pekiştirdi.
Kılık kıyafeti ve saç stili ile modern, şehirli ve şık bir tarzın sahibi olmak istedi.
Sanat yaşamının yanına ticareti de katmayı bildi. İstanbul’un en popüler rezidanslarından birinde spor salonu açtı.
Hep daha seçici olmaya gayret etti, profesyonelce davranmaya çalıştı.
Şöhret planlaması yaptığı anlaşılıyor, daha az görünmeyi istiyor. Danışmanlar kullanıyor. Dizilerde oynuyor.
Türkiye, son 30 yılda yüksek göç alan bir toplum olarak dönüşürken Emrah da bunun hem canlı şahidi hem de bir sembol olarak ‘taşıyıcısı’ oldu.
Önceleri şehirler kasabalaştı, şimdi yeni yeni bir özgün sentez ortaya çıkmaya başladı. Gecekondular bile kentsel dönüşümle modern binalara kavuşuyor. Hiç kuşkusuz siyasal gelişme ve dönüşüm de bu büyük dalgaya uygun bir gelişim seyri izledi.
Seçkin ve taşra kültürünün, birbirlerinden yeni bir kültür ürettiğini, İstanbul ve Anadolu arasındaki sınırların silikleştiğini Emrah üzerinden anlayabiliriz.
Emrah’a bakınca görüyoruz ki; ‘eğer hayatta gerçekten babasız ve çaresizseniz, gerçekten sizin için umutlar Kaf Dağı’nın ardında gibiyse, o andan itibaren siz her zorluğun üstesinden gelebilirsiniz’. Anadolu’dan çıkıp, büyük kente ve elbette hayata tutunabilir, hayal gibi görünen kariyerlere tırnaklarınızı geçirebilirsiniz.
Emrah, gençlik günlerinde gazete manşetlerine ve mahkeme koridorlarına taşınan ‘Çocuğumun babası Emrah’ çağrılarını karşılıksız bırakmamıştı. Bir yaz günü Bodrum’da oğluyla üstü açık arabada dolaşırken çekilen o fotoğraf aslında bir ülkenin de kendi çocuklarıyla barışmasının ifadesiydi. Bir bayram günü hatırlanacak hikaye. Hepinizin Kurban Bayramı’nı kutlarım.
Bugüne kadar aldığı ödüllerin bir kısmı Polat Tower’daki ofisinde bulunan Emrah; 40’ına merdiven dayamasına karşın hiç aşık olmadığını söyledi: Benim hayatıma girecek kadının annemin varlığını kabul etmesi gerek. Annem benim her şeyimdir!
Yurtdışında çok büyük bir proje başlatacağım
Sanat hayatının 25’nci yılında ‘hit’ şarkılarını yeniden seslendiren Emrah, 2008’de çok farklı bir yol izleyeceğini söyledi: ‘Best Of’un ardından Türkiye’de albüm yapmayıp, sadece yurtdışı projesine yoğunlaşacağım. Müzik hayatımla ilgili farklı yollar kat edeceğim..
Müzik dünyasına ‘Küçük Emrah’ olarak 12 yaşındayken adım atan Emrah, 25 yıllık sanat hayatının ‘hit’ olmuş şarkılarını topladığı Of’ albümünü, kasım ayının ikinci haftasında hayranlarıyla buluşturacak. Ünlü şarkıcı, ‘Acıların Çocuğu’, ‘Boynu Bükükler’, ‘Candan Sevmeli’, ‘Unutabilsem’ gibi klasikleşen şarkıları aranje ettiklerini belirterek, "En sevilen 12 şarkımı eski lezzetlerini koruyarak yeniledik" dedi. Emrah, Taşkın Sabah ve Feyyaz Kuruş’un yeniden aranje ettiği şarkılarla ilgili şunları söyledi:
YENİDEN SÖYLERKEN AĞLADIM
"Çok iyi bir ekip oluşturduk, çok uzun süre çalıştık. Albümde yer alacak şarkılar, 1984’ten itibaren hit olmuş parçalarım. ‘Acıların Çocuğu’, ‘Boynu Bükükler’, ‘Candan Sevmeli’, ‘Yaralı’, ‘Seninle İlk Defa’, ‘Ayrılamam’, ‘Unutabilsem’, ‘Belalım’, ‘Götür Beni Gittiğin Yere’, ‘Sen Affetsen Ben Affetmem’, ‘Dura Dura’ ve ‘Narin Yarim’ eski lezzetlerinde yeniden yorumlandı. Küçük bir çocukken verdiğim duygu ile şimdi aynı yorumu yapmam kolay olmadı. Gençler, ‘Acıların Çocuğu’nu bu albümle tanıyacak."
* Eski şarkılarınızı yeniden yorumlarken neler hissettiniz?
25 yıl önceki sesim ve duygumla okudum şarkılar, şimdi bana hayli duygusal geldi. Etkilendim, heyecanlandım ve zaman zaman ağladım. Hele ‘Acıların Çocuğu’nu okurken, çok duygulandım. Herkes beni o şarkıyla tanıdı. ‘Büyüdüğü zaman kimse onu hatırlamaz’ yorumları yapıldı ama Allah bana ‘yürü ya kulum’ dedi.
* Rekor bir satış bekliyor musunuz bu albümden?
Müzik sektörünün durumuna rağmen, kasetin çok iyi tiraj alacağını düşünüyorum.
* Sanatçılar yeni albüm çıkarınca, TV programlarını gezip, promosyon yapar. Sizin bu konuda seçici davrandığınız ve katılacağınız programdan para istediğiniz söyleniyor…
Elbette her programın kendine göre güzelliği ve özelliği vardır ama bizim de kendimize göre prensiplerimiz var. Emrah, 25 bu meslekte kendi stratejisini çok iyi belirlemiş bir sanatçı, bir markadır. Prensiplerimize göre gelen teklifleri değerlendiriyoruz. Bu tavrımızın altında yatan şey özgüvendir!
ELEŞTİRİLER BENİ PANİKLETMEZ
* Yurtdışına dair planlarınız var mı?
2008’de müzikal hayatımda çok farklı çizgi çizeceğim. Yurtdışındaki albüm çalışmalarının altyapısını yavaş yavaş oluşturuyorum. ‘Best Of’un ardından Türkiye’de albüm yapmayıp, sadece yurtdışı projesine yoğunlaşacağım. Müzik hayatımla ilgili farklı yollar kat edeceğim. Çok büyük bir çalışma yapacağım. 15 gün sonra 2008 yılındaki müzikal çizgim belli olacak. O yüzden benim artık farklı tatlar, farklı heyecanlarla ilgili düşüncelerim
* Bir doymuşluk sözkonusu galiba…
25 yıl dile kolay. Elbette bir doymuşluk var. Heyecan çok güzel bir olay ama panik yapmamak lazım. Çünkü panik yaparsanız, doğru noktaları bulamazsınız. Benim hiçbir zaman paniğim olmadı.
* Son iki dizinizde başarısız olduğunuz söylendi. Bu eleştirilere neler diyeceksiniz?
Şahsıma yönelik çok eleştiri oluyor. ‘Eskisi kadar iyi değil, reyting alamıyor’ diyorlar. Onlara cevap vermek zaman kaybıdır. Benim umrumda değil ki! Emrah bu güne kadar hiç durmadı, durmayacak. Bir insanın hayat çizgisinde başarı da, başarısızlık da olabilir…
AYNADA KENDİMİ BEĞENİYORUM
* Pişman olduğunuz proje oldu mu?
Ben her projenin başında veya sonunda başarı veya başarısızlığı biraz da kısmet olarak değerlendiriyorum. Olaya bu kadar rahat bakmamın sebebi de yine özgüvenle ilgili. Başarısızlık beni hiçbir zaman demoralize etmez! Eskiden eleştrilere çok üzülüyordum ama tecrübe kazandıkça üzülmemeyi öğrendim.
* Meslektaşlarınıza tecrübeleriniz aktarmak için ders vermeyi düşünür müsünüz?
(Gülüyor) Bazen teklifler geliyor. Bu mesleğe yeni başlamış arkadaşlara kendi tecrübeme dayanarak anlatacağım şeyler var tabii. Ben bunları anlatırken, karşımdaki insanın düşüncesi de çok önemli. Karşımdakinin iyi niyetini anlayabiliyorum. Asla ukala ve kendini beğenmiş biri değilim. Aynaya baktığımda kendimi beğeniyorum; o ayrı konu!
* Kendinizi beğeniyorsunuz…
Kendimi beğeniyorum evet! Bazı sabahlar kendimi çok yakışıklı buluyorum, bazı sabahlar ise kötü hissediyorum.
* Özeleştiri yapsanız hangi huyunuzu eleştirirsiniz?
Biraz inatçıyım galiba. Bu özelliğimi törpülemek isterdim. Özel hayatımda belki kusurlarım olabilir ama işe angaje olunca özel hayatımı unutuyorum.
* İşteki başarınızı özel hayatınıza taşıyamıyorsunuz yani?
Taşıyamıyorum. İş değil ama özel hayatımda başarısız bir insanım. Çok kolay biri değilim. Biraz bencilim galiba.
* Şimdi size milyon kere sorulan soru geliyor; ne zaman evleneceksiniz?
Ben evlenemeyeceğim galiba!
* Evlilikten korkuyor musunuz?
Evlilikten korkmuyorum da, hayatımın kısıtlanacağını düşünüyorum. Kendimi ve karşımdaki insanı mutsuz etmek istemiyorum. Benim hayatımdaki insanın annemin önemini de anlaması lazım. Tartışmaya gerek yok; annem benim her şeyim!
* Anneniz gibi birini arıyorsunuz galiba…
Galiba ama bulmam çok zor. O kişinin, annem konusunda kesinlikle beni anlaması lazım. Çünkü ben çok yalnız büyüdüm sadece annem hep yanımdaydı. Annemin dualarıyla buralardayım. O benim babam, annem, arkadaşım. Annem elbette benim çok mutlu olmamı istiyor ama bizim aramızdaki mutluluğun da bozulmaması lazım.
BEN EVLENEMEYECEĞİM GALİBA!
* Peki ileride evlenmediğiniz için pişman olmayacak mısınız?
O zaman ‘bu benim seçimim’ diyeceğim.
* Yalnızlığa alışmışsınız siz…
Yalnızlığı çok seviyorum. Hayatımda biri olması çok heyecan verici ama beni rahat bırakacak! ‘Rahat bırakacak’ lafı yalnış anlaşılmasın; yani kendime ait odam olacak, arkadaşlarımla çıkıp gezebileceğim. Spora gideceğim. Anlayışlı olması lazım ki, o da çok zor. Bir de benim aşık olmam lazım!
* Peki hiç aşık olmadınız mı?
Bilmem? Ama aşık olmak istiyorum.
* Aşık değilseniz o duygu dolu besteleri nasıl yapıyorsunuz?
Yüreğimin nasıl olduğunu kimse bilemez. Ben hayalini kurduğum şeyleri yazıyorum!
Bana yardım geceleri düzenlensin istemem
Müzik dünyasında ‘veliaht kavgası’ var… Siz de bir veliahtınız olsun ister misiniz? Gençlere destek verir misiniz?
Eğer benden bir konuda fikir isterlerse, o proje bazında desteğim sonsuzdur. Zaten belli bir yaştan sonra müziğin ve oyunculuğun kamera arkasında olmak istiyorum. Şöhret benimle vedalaşmadan, benim onunla vedalaşmam lazım. İşin biraz daha fikir, prodüktörlük, yönetmenlik tarafına geçmem lazım. O zaman işte genç sanatçılara destek olurum.
* Sizin evleriniz, yatırımlarınız hakkında pek çok haber çıkıyor. Çok cimri olduğunuz söyleniyor…
Benim kazandığım paradan ve yaptığım yatırımdan kime ne? Yıllardır çalışıyorum, tabii ki yatırım yapacağım. Ayrıca bazı ünlüler gibi sokaklarda ölmek istemiyorum. Çeşme akarken dolmalı. Bana yardım geceleri düzenlensin istemiyorum. Tabii ki geziyorum, yiyorum ve içiyorum. Tabii ki istediğim hayatı yaşıyorum ama bu kimseyi ilgilendirmez.
Biraz akıllı, biraz güzel olması yeter
Kimseye evlenme teklif ettiniz mi?
Etmedim, demek ki karşıma öyle biri çıkmadı! Evlenecek duruma hiç gelmedim. Çünkü ben aslında karşımdaki insanlara güvenmiyorum. İnsan, güvendiği insanı seviyor. Seni niçin seviyor? Paran için mi, şöhretin için mi? O durumlarla çok karşılaştım ben. Bir-iki konuşmadan sonra insanların bana neden yaklaştığını anlıyorum.
* Nasıl kadınlardan hoşlanıyorsunuz?
Çok sempatik, karizmatik ve güzel olmalı. Biraz güzel, biraz da akıllı ise benim için ideal kadındır. Üç yıl sonra 40 yaşına giriyorum. Çok güzel bir yaştayım. Kendimi en çok değerli ve güzel bulduğum yaştayım.
* Yaşlanmaktan korkuyor musunuz?
Bilmiyorum. Şu ana kadar hiç düşünmedim… Bunu yaşlanmaya başladığım zaman konuşsak daha iyi olur.